top of page

Balkan Turu Dördüncü Gün

Bugünün programı oldukça yoğun olduğu için ayrı bir yazı olarak yazmak istedim. Sabah erkenden yollara düştük yine. Önce ki yazı da söylemeyi unuttuğum şey Arnavutluk yemekleri ile uyum sağlayamadığım ve aç kaldığım oldu 🙈 kahvaltı da yiyecek bir şey bulamadığım için aklıma geldi bir anda 😂

 

Budva’ya doğru yola çıktık. Arnavutluk’tan Karadağ bir sınır kapısı daha geçildi. Karadağ coğrafyası itibari ile adından da anlaşılacağı üzere dağlık bir bölge. Bu yüzden yollarda pek mola verebileceğimiz bir yer yokmuş. Sınırı geçtikten sonra bir dinlenme tesisinde mola verip ufak bir alışveriş yaptık. Dinlenme tesisinde markette gezerken Karadağ’ın çikolatasını almak için bakıyorduk ki: başka bir turdan bir kadın bize kırmızı meyveli çikolataların buranın çikolatası olduğunu söyledi. Bizde bu yüzden yaban mersinli ve çilekli bir çikolata aldık. Sonra aynı kişi ile kasa sırasında beraberdik. Sürekli önden bir gence “teyzem şunu yap teyzem bunu yap” diye sesleniyordu.Kendimi gördü onlarda tura teyze-yeğen 

katılmışlar. Tek farkımız onların yaşlarının daha yakın olmasıydı. 😊 Yolculuğa geri dönecek olursak yemyeşil dağlar aşarak Budva’ya geldik. Budva gelmeden çok çok önce görmek istediğim yerler listemde vardı. Ama açıkçası görünce çok da gerekli olmadığına karar verdim. Tabi ki bu benim şahsim fikrim onu özellikle belirtmek isterim. Araştırmalarım da internette de gördüğüm resimleri ben hep ‘eski şehir’ olarak düşünüyordum. Aslında orası bir otelin olduğu Sveti Stefan Adasıymış. Budva merkezinin bizim şehirleşmiş tatil beldelerimizden bir farkı yoktu. Çok talep gördüğü için artan bir yapılaşma ve hepsi otel. Budva ile ilgili hayal kırıklığımı cebime atıp aşık olacağım Kotor’a doğru yola çıktık.

Kotor 🥰 bence gezimizin arasında enler listesinde ilk üçte olacak bir şehir. Biz tabi ki ‘eski şehir’i kale içini gezdik. Daracık sokakları, taş duvarları, duvarlarından sarkan çiçekler, renkli ahşap panjurlar… hangi birini sayayım. Bir yerin her detayına mı aşık olursun… Oldum J Önce tabi ki tarihini

öğrenmek amacı ile küçük bir gezi yaptık hep birlikte. O gezi sırasında şehre aşık olmakla meşgul olduğum için ne fotoğraf ne video çekmişim. Gerçi çekince de rehberimiz kızıyor. 😂  En son kalenin içindeki meydana çıktık buluşma yerimiz ve saatimiz söylendikten sonra kafamızda bir rota belirleyerek sokakları gezmeye başladık. Aslında rota belirlememde ki amaç kaybolmamaktı ama başarılı olduk mu derseniz hayır kaybolmaktan şikâyetçi miyim ona da hayır 😂 Ne sıcak dinledik ne kalabalık 🙈  Beni orda bıraksalar daha saatlerce dolaşabilirdim. Şehrin beni içine çeken bir büyüsü olduğunu itiraf etmeliyim. Bunu bence size de açıkça belli ettim. Bu arada ülkemizin denizleri dışında bir deniz görmenin verdiği küçük mutluluğu da unutmayalım 😂 Adriyatik denizi… Kotor da acıksanız da acıkmasanız da gezerken yiyebileceğiniz dilim pizzaları denemenizi öneririm. Dilim derken öyle gözünüzde küçültmeyin ben yarısı ile doyabilirdim 🙈 tamam tamam ben de çok abartmayım ama bir dilimi öğlen yemeğiniz olur. Ve üstelik sadece 3 £ (şimdi okurken 28 ile çarpmaya çalışmayın öyle bakarsanız pahalı gelebilir ama oranın para birimi olduğunu düşünürseniz oldukça uygun) 😂 pizzamızı yedikten sonra taş duvarların arasında sıcaktan eridiğimizden dolayı soğuk bir şeyler içiyoruz. Montenegro olarak da

bilinen Karadağ’ın bu bölgelerinin turistik olduğu için biraz daha pahalı olduğu söyleyebilirim. Ama bu küçük İtalya’yı o kadar çok sevdim ki asla rahatsız etmedi 🙈  Bu kadar çok sevdiğim bir yerden magnet dışında kendime hatıra kalacak bir şey almadan dönmek olmazdı. Tam bana göre diyebileceğim pembe flamingolu, karpuzlu, Montenegro yazan sevimli bir anahtarlık aldım. Bu auraya doyamasam da tekrar gelmeye söz vererek vedalaştım…

Ve bu günün son durağı olan Dubrovnik için yola çıktık. Rehberimizin yaptığı ufak bir değişiklikle Dubrovnik’i gece görmeye gittik. Görsel açıdan iyi ki de öyle yapmışız ama adrenalin açısından iyi oldu mu bilemedim 😂 Önce otelimize gidip hazırlanıp yemek yiyip öyle yola çıktık. Otelimiz tam bir aile oteliydi önceki gün akşamının aksine bu otel de yemekler oldukça lezzetliydi. Otellerde bizden başka birinin olmaması butik otel olması zamanlama ve rahatlık açısından çok iyi oluyor. Ee akşam olmuş güneş batıyor sıcak değil bir miktar hazırlandık makyajlar saçlar yapıldı güzelce süslenildi artık hazırız J Süper bir güneş batımı manzarasıyla yolculuğumuzu tamamladık. Tam sınır kapısına geldik pasaportları rehberimize teslime diyoruz. Ben de alarm niyetine bir kırmızı ışık yandı. Yeğenim 18 yaşından küçük olduğu için yurtdışına anne baba izninin olduğu muvafakatname ile çıktık. Bütün yolculuk boyunca her sınır kapısında belgeyi pasaportla birlikte rehberimize uzattım. Her seferinde aynı cevabı aldım: “Sisteme her şey yansıyor gerekli görürlerse isterler şimdilik ihtiyaç yok.” Şimdi bunları neden anlattığımı merak ediyorsunuz biliyorum. Ama geliyoruz yavaş yavaş. Tur programımızda yapılan değişiklik nedeniyle biz her zamanki aracımızla değil başka bir araçla Dubrovnik’e gittik. Ve o da ne?

Muvafakatname yanımda değil bizim tüm seyahat boyunca evimiz gibi gördüğümüz diğer araçta 🙈 Pasaportları toplarken tüm açık sözlülüğümle bunu rehberimize söylemiş bulundum. Önce şaka yaptığımı düşünüp inanmadı ama ne yazık ki gerçek. Pasaportlar sınır memuruna teslim edildikten sonra tüm araçta benim bu sorumsuzluğum konuşuluyordu. Yanlış anlaşılmasın kötü olarak değil bir şey olmaz sakin olun halledilir sıkıntı çıkmaz vb. telkinlerle… Ablam ve eniştemi arayarak bir umut fotoğrafı olup olmadığını sordum ve ne yazık ki o da yoktu. Yeğenimi sakinleştirmeye çalıştığım için kendi gerginliğimi yaşayamadım. Neyse ki şehre sorunsuz girdik. Ama ben çocuk kaçırmaktan içeri alınabilirdim. Yani en azından bir süre ben öyle sandım. 😂 Bu zorlu yolculuğu atlattıktan sonra ışıl ışıl şehri gördük. Seyir terası gibi bir yerde kısa bir fotoğraf molasından sonra kaleye doğru ilerledik. Koskocaman devasa tertemiz yaşayan bir kale. Sanki bu gün hala kullanılıyor gibiydi. Çünkü devlet tarihe ve tarihi eserleri korumaya oldukça önem verdikleri için hem özenli hem temizler. Kaleye girince sol tarafta bir duvarın dilek taşı var. İnanışa göre koşarak atlayıp o taşın üzerinde beş saniye durabilen kişinin dileği kabul oluyormuş. Birçok denemem sonunda galiba en fazla üç saniye durabildim. Kale içi sokaklardan tarihi dokuyu inceleyerek denize kadar yürümek oldukça keyifli. Game of the thrones dizisinin bu kale de çekilen oldukça fazla sahnesi varmış. Ama diziyi izlemediğim için bilemiyorum 🙈 Ayrıca hala aktif olan dünyanın ilk eczanesi de burada yer alıyor. Tabi tüm bu bilgileri rehberimizle beraber attığımız ilk turda öğreniyoruz. Sonra serbest zamanda fotoğraflar ve dilek taşı denemeleri. Ben ülkenin tarihine önem vermesine korumasına özenine hayran kaldım. Yerdeki taşlar bile o kadar güzel ki hayran kalmamak elde değil. Mekânlar da oldukça romantik J Tabi bu arada kale için de gezdiğimiz için rehberimiz ve kaptanımızla karşılaşıyoruz ara ara. Rehberimiz beni her gördüğünde muvafakatnameyi sorup giderken de olası sorunu yaşayacağımızı hatırlatıp gülüyor. En son karşılaşmamız da dayanamayıp soruyorum gerçekten bu kadar önemli bir sorun mu diye gülerek geçiştirerek cevap veriyor. Benimle mi uğraşıyor yoksa gerçekten içeri alınır mıyım emin olamıyorum 😂 En son tekrar sınırı geçip otele dönüşümüzde tabi ki bir şekilde çözeceğini bizi orada bırakmayacağını söylüyor. Ama hala muallak olan noktalar ver bende. Neyse siz siz olun yurt dışında gezerken tüm resmi belgeleri yanınızda taşıyın J yine beğenerek etkilenerek çıktığımız bir şehri daha arkamızda bırakarak otelimize dönüyoruz.

#tununkitaplığı

ok_edited_edited.png

TU'NUN KİTAPLIĞINA
HOŞGELDİNİZ...

tunun kitaplığı blog
bottom of page