

Gerçekten neydi mutluluk? Hangimiz biliyoruz gerçek tanımını? Uzun uzun yaşayabilen var mı sahiden mutluluğu?
Hiç beklemediğiniz bir yerden çıkar gelir. Ummadığınız bir anda. Tüm inancınızı kaybetmişken tekrar inandırır mutluluk sizi var olduğuna. Önce tüm silahlarınızı kuşanırsınız. Çünkü bilirsiniz ki; mutluluk sonunda hep acı bırakır, hüzün bırakır, hayal kırıklığı bırakır. Yeşilçam filmleri dışında hiç mutlu son görmemiştir gözleriniz. Tüm benliğinizle uzak durursunuz mutluluktan. Tecrübeleriniz size güvenlik duvarınızı hiç kaldırmamanızı tembihler sürekli. Ama mutluluk kapınızı zorlar. Farklı olduğunu, doğru olduğunu bas bas bağırır.İç sesinizde hep “asla” diye fısıldar size. Hangisine inanmanız gerektiği konusunda savaşırsınız kendinizle.
Ama mutluluk o güvenlik duvarında bulduğu küçücük bir delikten sızıverir içeri sizin ruhunuz duymadan. O kadar hasretsinizdir ki ona gördüğünüz anda karşı koymaya çalışsa da bilinciniz ruhunuz başaramaz. Sonunu bile bile alırsınız içeri. Aklınız ruhunuzla sürekli bir kavga halinde olsa da tıkarsınız kulaklarınızı en derinlerinizde ağırlarsınız. Baş tacı yaparsınız mutluluğu. Hatta o kadar ki aklınız tamamen devreden çıkar ayaklarınız yerden kesilir ve siz kendinizi gerçekten mutlu zannedersiniz bir süre. Ta ki o an gelene kadar. Hayallerinizin altında ezilene kadar. Bu duyguyu çok iyi bilir ama asla tarifini yapamaz yaşayan insan. Mutsuzluk mu daha acıdır hayal kırıklığı mı diye sorsanız. Düşünmeden hayal kırıklığı derim. Hayal kırıklığı kendi ellerinizle inanarak güvenerek kurduğunuz evin başınıza yıkılması gibidir. Ezilirsiniz altında sesiniz çıkmaz.
İçeri girene kadar kapınızı zorlayan o mutluluktan eser yoktur artık. Hedefine ulaşmış, misafirliğini bitirmiş hakkettiğiniz kadar size kendinden tattırmış olduğunu düşünür ve arkasını döner gider. Siz aklınızda hep aynı soruyla kalırsınız? Hakkettiğim bu muydu? Arkada kalan bu enkaz mutluluğu farklı sanan, içeriye alan senin derdindir artık. O yüzden ne mutluluğa inanırım, ne mutlu sonlara...
#tununkitaplığı