top of page
ses.jpg

Kırgınlığın Sessizliği

Elinde bir kalem boş sayfaya bakıyordu. Hislerini, duygularını nasıl düşünüyordu. Zor zamanlar geçirmişti çok zor zamanlar. Elbet daha zorlarını acılarını yaşayanlar vardır. Ama Berna’nın yaşadıkları da hafife alınamazdı. Yaşadıkları Berna’ya ağır geliyordu. Kimseyle paylaşamasa da ben bunu görebiliyor hissedebiliyordum. Hastalık, tedavi süreci, hasta psikolojisi değildi ağır gelen. Yanında destek olmasını istediğinin yanında olmamasıydı. Kabullenemiyordu. Sessizce kendi içinde kimseye belli etmeden kabullenemiyordu hem de. Hastalıkta, sağlıkta, mutsuzlukta, hüzünde, sevinçte hep birlikte olmak değil miydi sevmek? Tüm bunlar Berna’nın sevgisi için geçerliymiş ne yazık ki acı acı tecrübe etti.

Böyle olmadı anlatmaya olayların ortasından başladım. En iyisi başından başlayarak sizinle paylaşmak. Ben kim miyim? Berna’nın hastalığını ilk öğrendiği andan itibaren bugüne kadar yanında olan en yakın arkadaşı, kardeşi, ailesi belki de hepsi.

Berna ile lisede tanışmıştık. Berna’yı ilk gördüğümde cam kenarında bir sıraya oturmuştu. Görmemek ne mümkün çünkü öyle bir sarı tişört giymişti ki sınıfa girer girmez ilk dikkat çeken oydu. Sonradan öğrendim sarı rengi çok sevdiğini ve hep yanında sarı bir şeyler taşıdığını. Bir yandan dışarıyı izlerken bir yandan ağlıyordu. Önce adını öğrenip sonra neden ağladığını sordum. 

Seneler geçmiş olmasına rağmen hala dün gibi aklımda tanıştığımız gün. Bana grip olduğunu ve hastayken gözlerinin de aktığını söyledi. İlk basta çok inandırıcı gelmese de bu durumun lise hayatı boyunca en yakın tanıklarından biri oldum. Havalar soğuduğunda bir başlardı Berna hasta olmaya ilkbahar gelene kadar kaç defa hasta olurdu sayamazdık bile. Berna ile ilk gün aramızda kurulan bağ her geçen gün daha da kuvvetlendi. Anne ve babasını küçük yaşta kaybetmişti. Bu konu en hassas ve kırılgan olduğu durumdur tahmin edersiniz ki. İkimizin arasında bile neredeyse hiç denebilecek kadar az konuşulmuştur. Berna anneannesi ile kalıyor yanlarında bir de ona çok düşkün olan teyzesi var. Babaannesi, amcası ve halaları da Berna’ya çok düşkünler. Koskocaman bir ailenin biricik göz bebeği yani. İkimizde tek çocuktuk. Lise boyunca bir birimize kardeş gibi olduk. Ailelerimiz tanıştılar görüştüler artık daha da büyük bir ailemiz olmuştu. Berna ile paylaşımlarımızı, anılarımızı, hayatlarımızı anlatmaya kalksam ne satırlar, ne kalemler ne defterler yeter buna.  İlk aşk, ilk aşk acısı, ilk sıra dayağı, ilk zayıf not, ilk okuldan kaçışımız ve neler neler hepsini birlikte yaşadık. Lise arkadaşlığı farklıdır bilen bilir şimdi anlatmaya gerek yok sanki. Birbirimize yatıya gider ders sabaha kadar lise arkadaşlarımızın tatlı dedikodularını yapardık. “Gossip girl” dizisini izleyip etkilenip lisenin magazin haberlerinin yer aldığı bir gazete çıkarmanın hayalini kurardık. Tabi ki hayal olarak kaldı yoksa galiba hiç mezun olamazdık. Gerçi yaşadığımız o kavga biraz daha büyüse yine mezun olamayabilirdik. Hemen sizinle paylaşmak istiyorum. Biz lise son sınıftayız e her liseli gencin olduğu gibi bizim de bir grubumuz var haliyle. Artık son sınıf olmuşuz okulun sahipleri de bizleriz tabi. Bizim arkadaşlarımızdan birinin kardeşi o sene başladı okula. Bizim alt sınıflara yapmadığımız artistliği bizim küçük kıza yapmışlardı. Okulun sahipleri olduğumuzu kanıtlayacağız ya olaya el atıp kızların sınıfına gittik. En son beni sıraların üstünden kızın üstüne atlarken görmüş Berna. Bir anlatışı var sonrasında gülmekten gözün yaş geliyordu. Tabi şimdi tatlı birer anı olarak kalmış olsa da o zaman biraz korkmuştuk. Müdür yardımcıları ile köşe kapmaca oynamıştık okuldan bir süre. Şimdi hatırlayınca yüzümü güldüren güzel bir anı daha nicelerini yaşadığımız. Lise mezuniyeti bizim için oldukça hüzünlü oldu. Hem heyecanlı hem buruk. Birbirimizden ayrılmayacağımızı söylesek de bir yol ayrımında olduğumuzun ikimizde farkındaydık. Keplerimizi havaya atarken omuz omuzaydık tıpkı bu gün olduğu gibi.

 

Okumak istediğimiz bölümler yapmak istediğimiz meslekler farklı olduğu için üniversitede yollarımız ayrıldı. Ama aynı kampüs içinde olmak bağlarımız kuvvetlenerek devam etti. Ben edebiyat o öğretmenlik bölümünü kazanmıştı. İkimizde hayalini kurduğumuz bölümlerde okuyorduk, mutluyduk. Geleceğimizi kurarken de birlikteydik. Ders saatlerimiz farklıydı evet ama biz yine doyasıya beraber vakit geçirebiliyorduk. Tüm sıkıntılarda da mutluluklarda da birbirimize koşuyor birlikte yaşıyorduk. Başka arkadaşlarımız dostlarımız olsa da bizimki tarifi imkânsız bir bağ olmuştu.

 

Bir gün Berna dersten çıkmıştı benim dersime de zaman vardı. Berna çay içecek vaktimiz olup olmadığını sorunca kabul ettim.  O gün onda bir hal olduğunu anlamamak mümkün değildi. Ve arkadaşını çok iyi tanıyan birisi olarak haklı çıktım. Bizim kız aşık olmuş. Aslında bir süredir şüphelendiğim bir durumdu. Serkan’ı bende tanıyordum. Birbirlerine olan davranış ve ilgilerinden aralarında duygusal bir bağ kurulacağının sinyallerini veriyorlardı. Çok geçmeden bizimkiler çifte kumrular gibi oldular. Çok mutluydu Berna. Onu mutlu görmek beni de mutlu ediyordur. Bizde çok iyi anlaşıyorduk Serkan’la. E daha ne olsun herkes halinden memnun ve mutluydu. Hayatında yaşadığı büyük travmalardan sonra huzurluydu yüzü gülüyordu arkadaşımın ta ki o güne kadar.

 

Size bundan sonra anlatacağım kısımlarda daha duygusal ve taraflı olabilirim. Şimdiden anlayışınıza sığınıyorum. Anlattıkça fark edeceksiniz oldukça hassas ve zorlu süreçlerden geçtik. Ne olduğunu söylemeden önce o günü anlatmak istiyorum size izninizle.

 

Berna ve Serkan’ın sabah dersi vardı. Benim o gün dersim saat on bir de başlıyordu o yüzden okulda değildim. Okula gitmek için evden çıktığım sırada telefonum çaldı. Ekrana baktığımda Serkan’ın aradığını gördüm. Kendi kendime gülerek “hasretime dayanamadılar tabi ne zaman geleceğimi soracaklar herhâlde” diye telefonu açtım. Serkan oldukça telaşlı ve nefes nefese anlatmaya çalışıyordu. Konuştuklarından hiçbir şey anlamıyordum. Serkan’dan dolayı yoksa ben panik yaptığım için mi bilmiyorum kelimeler beynimde karışıyordu. Söylediklerinden birkaç kelimeyi seçip algılayabilmiş ve söylediği hastanenin yolunu tutmuştum. Normalde söylediği hastaneye on beş bilemediniz yirmi dakikalık bir uzaklıktaydım. Ama hissettiğim o dakikaların bana aylar gibi geldiğiydi. Yol bitmiyordu binaları parkları arabaları takip etmekten düşünmeye sakinlemeye çalışmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Sonunda gelmiştim koşarak acilin kapısına gittim. Serkan da beni görmüş bana doğru geliyordu. Sonra hiç durmadan bana telaşla olanı biteni anlatmaya başladı. Ama ben sadece Berna’yı görmek istiyor söylenenleri duymuyordum.

 

İşte orda canım arkadaşım acilde bir hasta yatağında yarı baygın bir şekilde yatıyordu. Halsizliği yorgunluğu her halinden belli olsa da beni görünce gülümsemekten geri kalmadı. Berna’nın gülümsemesini gördükten sonra içim biraz da olsa rahatlamıştı. Artık ana dönmüştüm. Söylenenleri duyuyor, etrafımda olup bitenle ilgilenebiliyordum. Durumu öğrenmek için Serkan’a döndüm. Uzun zamandır devam eden ağrılarına son zamanlarda halsizliği de eklenmişti. Gözle görülür bir kilo kaybı da vardı. Serkan da ben de kaç defa doktora gitmesini söylediğimizi hatta götürmeye çalıştığımızı hatırlamıyorum bile. Aynı şekilde teyzesinin de çabaladığını Berna’nın anlattıklarından biliyorum. Ama inadı tuttu mu tutuyor işte gitmedi hepimize rağmen gitmedi. İşte en son bu sabah vücudu artık daha fazla dayanamamış ve bir anda yere yığılmış. İyi ki Serkan yanındaymış da tutmuş kolundan buraya getirmiş. Kan tahlilleri, fimler falan şimdi sonuçları bekliyorlarmış. Serkan kimi arayacağını bilmediğinden beni arayıp çağırmış. Çokta iyi yapmış. Biz aramızda bunları konuşurken Berna ayaklanmış “ben iyiyim hadi gidelim” diye tutturmaya başlamıştı bile. Tabi ki bizde onunla ilgilenen doktor da buna izin vermedik. O zaman bir terslik olduğunu anlamıştım işte. Bir süre daha bekledikten sonra sonuçlar çıktı ve bizimle ilgilenen doktorun ricası üzerine sonuçları konuşmaya doktorun odasına gittik. Doktorun yüzünden bize iyi şeyler söyleyemeyeceği çok belli oluyordu. O acı gerçek bir anda tokat gibi indi yüzümüze. Berna kanserdi. Berna kanserdi ne ben ne Serkan inanabiliyorduk bu duruma. Durup durup “nasıl olur” diye tekrarlıyorduk sürekli. O an hissettiklerimi, aklımdan geçenleri kelimelere dökebileceğimi hiç sanmıyorum. Doktorun odasında o sandalyede ne kadar süre aynı soruyu tekrarladım ne kadar sessiz kaldım ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum. Doktorun bize sorduğu soruyla kendime geldim. Ailesinden birilerini çağırıp haber vermemiz gerekiyordu. Aile büyüklerine haber veremezdik yaşlı insanlar düşkünler nasıl kaldırırlar bu durumu diye düşünürken Berna’nın teyzesini aramanın en doğru karar olacağına hem fikir olduk. Kendisine söylemeli miydik? Omuzlarımda çok ağır bir yük olduğu hissine kapıldım. Berna’nın teyzesi geldikten sonra tüm sorumluluk ona geçmişti biz sadece şokumuzu yaşıyorduk. Rüya da değil gerçek olduğunu kavramaya çalışıyorduk. Sonrası az çok tahmin edebileceğiniz gibi Berna dahil herkes öğrendi. Destek olma çabaları, moral vermeler, tedaviye başlama süreci…. Hep birlikte sonuna kadar savaşmaya, Berna’ya destek olmaya hazırdık.

 

Hepimiz önce hastalığı, sonra tedaviyi, sonra sürecin zorluğunu kabul ettik. Hiç birimizin bu hastalığa yenilmeye niyeti yoktu. Başlarda var olan hayatına devam ederek tedaviyi sürmeye çalışsa da ilk aşamadan sonra buna enerjisi olmadığını hepimiz anlamıştık. Derslere gittiğinde yarım bırakıp çıkması gerekiyordu. Eve gelirken zorlanıyordu. Serkan onunla gelip onunla gidiyordu onunda eğitimini etkilediği için Berna kendini suçlu hissediyordu. Tedaviye gidip hastaneden geldikten sonra kolunu kaldıracak hali olmuyordu. Yanında ya ben ya Serkan ya teyzesi gidiyorduk genelde. Söylemese de başka kimsenin onu böyle görmesini istemediğini belli ediyordu. En sonunda öncelikle kendi sonra bizim için tedaviye hastanede devam etmeyi kabul etti. Çünkü tedavinin bir sonraki aşaması daha ağır ilaçlarla devam edecek ve onu daha da zorlayacaktı. Özel oda ayarlanmıştı Berna için. Kendini kötü hissetmemesi için odasını renklendirmeye kişiselleştirmeye çalıştık. Etkisi oldu mu bilemem tabi. Çünkü artık enerjisi iyice düşmüş ve sürekli uyur hale gelmişti. Uyumadığı o kısıtlı zamanlarda ağrılarının çok olduğunu görüyorduk. Berna için bir şey yapmamak elimizden bir şey gelmemesi bizi oldukça üzüyordu. Ama bu hastalığın en büyük ilacı yüksek moraldi. Herkes birbirine bile üzgün olduğunu belli etmemeye çalışıyordu. Hastane odasına girmeden başka bir ben başka ben çıkarken başka bir ben oluyordu. Bu sadece benim için değil herkes için geçerliydi. İkinci aşama sonucunda ilaçların olumlu olumsuz tepkilerini görmek için tahliller yapılmıştı. Ve sonuç hepimiz için oldukça güzel ve mutluluk vericiydi. Çünkü Berna tedaviye olumlu cevap veriyordu. O gün aldığımız bu güzel haber bizi bir süre mutlu etti. Bir süre sonra asla beklemediğimiz yaşanmasını istemediğimiz kötü bir şey olacaktı. Tedavi sürecinde Berna’yı yalnız bırakmayacağımıza söz verenlerden biri sözünü tutamadı. Serkan.

 

Böyle bir süreçte bizi bırakacağına asla inanmazdım. Berna’nın ona en çok ihtiyaç duyduğu zamanda yaşanan zorluklarla başa çıkamayacağını kaldıramayacağı için gitti. Evet gerçekten tam olarak bu yüzden gitti. Hem de iyi sonuçlar almaya başladığımız bu zamanlarda. İnanabiliyor musunuz? Arkadaşım, dostum kardeşim en çok onun için bu savaşı verirken o gitti. Serkan malum konuşmayı yapıp gittikten sonra Berna bir süre odaya hiç birimizi istemedi. Ne olduğunu tam anlayamamıştık. Sanırım hem yalnız kalmak istedi hem de bizim onu üzgün görmemizi istemedi. Serkan’ın gidişinin üstünde yaklaşık dört saat geçmişti odaya girdiğimizde. Teyzesi ve ben vardık yanında. Bize kararlı ve net bir şekilde Serkan’la ayrıldıklarını onun adını duymak istemediğini belirtti. Gerçekten bir daha asla adını anmadı ve o günler yaşanmamış gibi davrandı. Çünkü hepimiz biliyoruz ki kırgınlığın sessizliği, kızgınlığın sesinden daha şiddetli duyuluyordu. Bu ayrılıktan sonra savaştan vazgeçecek tedaviyi isteyemeyecek diye çok korkmuştuk. Sessizliği, sakinliği bizi endişelendirmişti. Ama korktuğumuz başımıza gelmedi ve Berna savaşına eskisinden de büyük bir azimle devam etti. Bizim için onu sevenler için.

 

Bazen sessizleşir, hüzünlenir uzaklara dalardı. Anlardık nedenini bilirdik. Ama hiç birimiz dillendirmez tek kelime etmez kendi ile baş başa bırakırdık. Hastalığıyla verdiği savaş yetmezmiş gibi kendi kalbiyle de savaş veriyordu arkadaşım. Onu sevenleri üzmemek için iki savaşı da kazandı.

 

Evet evet doğru duydunuz savaşı kazandı. Kazandık. Tüm tedavi süreci bitti. Artık eski sağlığına kavuştu. Bu gece hastane odasında geçirdiğimiz son gece. Tekrarının olmaması için tüm dualarımız Berna ile. Buraya, aylarımızı geçirdiğimiz bu odaya veda ederken hiç üzülmüyoruz.  Eline kalem kağıt alıp içini kelimelere dökecek olan Berna’ydı ama ben ondan önce davrandım galiba. Bu odada yaşadıklarına kelimelerle veda ederek yanına hiçbir kötü anıyı almadan devam etmek istiyor. Yeni hayatımızın ilk gününe adım atarken daha da mutlu olacağımıza, her daim birbirimizin yanında olacağımıza ve birbirimize daha sıkı sarılacağımıza eminim.

 

Bir daha asla görüşmemek üzere hoşça kalın beyaz duvarlar…..

#tununkitaplığı

ok_edited_edited.png

TU'NUN KİTAPLIĞINA
HOŞGELDİNİZ...

tunun kitaplığı blog
bottom of page