top of page
A1CB7F23-570F-499E-9F62-6961B8F96EEC_4_5005_c.jpeg

Karl Kilisesi

Viyana üçüncü gün…

Yeni bir gün yeni bir merhaba. Bugün planımız dünkü kadar yoğun değil çünkü bugün Viyana’da olan arkadaşlarla görüşme günü. Benim görüşeceğim kimse yok. Ama Hande ve Burçin kendi arkadaşlarıyla görüşecekler öğleden sonra. O zaman hemen kahvaltı yapalım ve yollara düşelim. İlk durağımız Karl Kilisesi…

Karl Kilisesine mesafe biraz olduğu için toplu taşıma ile gideceğiz. Artık toplu taşımaya da baya alıştık. Ayrıca çok güzel ve gelişmiş bir toplu taşıma ağı var. Hem çok çeşitli hem bekleme süreleri az hem de oldukça hızlı. Bilet almakta da artık pek zorlandığımız söylenemez :D Biletimizi alıyor, metroya biniyor ve iki durak gidiyoruz. Karl Kilise’nin önünde opera biletleri satışı yapıldığını öğrenmiştik. Ama büyük opera binasında olanlar için değil Wiener Musikverein’ da olanlar için. Biz opera binasında operaya gitmek istiyoruz. Ancak satış yapan kişi opera binasındaki operalarda kıyafet

zorunluluğu olduğunu söylüyor. Biz biraz düşünüp karar vermek istiyoruz. Ve Karl Kilisesi’ne doğru ilerliyoruz. Yine bir inşaat ve yine bir etkinlik. Kilisenin önünde hemşireler var ancak ne etkinliği olduğunu anlayamıyoruz. Fotoğraflarımızı çekip yola devam ediyoruz. Çünkü yine gitmeden önce kahvaltı için yaptırdığımız bir rezervasyonumuz var. Karl Kilisesi’ne yürüyerek on dakikalık bir mesafede olan Vollpension’a gidiyoruz. O kadar tatlı bir ortam bizi karşılıyor ki size anlatamam. Detayları yine Viyana’da neler yedim yazısına saklıyorum. Kahvelerimizi içiyoruz, Viyana’nın meşhur tatlarından olan Apple Strudel ve yanına klasik tatlardan olan vişneli browniemizi yiyoruz. Filtre kahve, americano, espresso vb kahveler seven biri olarak en güzel kahveyi Vollpension’da içtiğimi söylemeden geçmek istemiyorum. Kahvelerimizi içip tatlılarımızı yedikten sonra Viyana’nın meşhur alışveriş noktalarından biri olan Naschmarkt’e doğru yol alıyoruz. Oturduğumuz kafenin hemen karşısında yer alıyor diyebilirim aslında. Çünkü kalktıktan 5 dakika sonra Naschmarkt’teyiz. Aslında bizim pazarlarımız mantığında bir yer gibi geldi. İki şerit halinde küçük kulübe gibi kurulan standlar var. Genellikle hediyelik eşyalar ve Dünya mutfaklarının lezzetlerinin olduğu bir yer. Pizzadan, hamur işlerine, balıktan tavuğa her çeşit yemek var. Ama biz tok olduğumuz için tabii cazip gelmiyor. O yüzden rotamıza devam ediyoruz.

3B386F5F-5571-4DBF-8BDE-4B503C7935F8_4_5005_c.jpeg

Naschmarkt

016E1856-6EF7-452C-8716-12303147662D_4_5005_c.jpeg

Naschmarkt

8EB53A9D-0AD9-469B-828A-C36AD3BC275E_1_105_c.jpeg

Vollpension Cafe'den bir görüntü

Akşam operaya gitmeye kararlı olduğumuz hem de opera binasını görmek istediğimiz için Büyük Opera binasına doğru yol alıyoruz. Opera binasının önüne geldiğimizde bizi Mozart kostümlü bilet satıcıları karşılıyor. Ana salonda opera dinlemek istiyorsanız bilet fiyatları oldukça yüksek ve dört saatlik bir sahnesi var. Bizim amacımızın sadece opera deneyimini tatmak olduğunu ve hem o kadar bütçemizin hem de vaktimizin olmadığını belirttiğimizde bize bir saat süren daha küçük salonda olan başka bir opera akışı sunuyor. Hatta Türk marşı ile biten bir akış :) Ancak onun bile bilet fiyatları 49 Euro’dan başlıyordu. Oysa Karl kilisesinin önünde ayakta opera biletleri sadece 15 Euro gibi bir fiyattı. Operayı sevip sevmeyeceğimizi bilmediğimiz için açıkcası öyle bir bütçe ayırmak istemiyoruz. O yüzden kilisenin önündeki biletleri (hala kaldıysa) almaya karar veriyoruz. Ancak öncesinde yapmamız gereken ufak bir alışverişimiz var :D Kadınlar olarak tatildeyiz hiç alışverişsiz olur mu? Ankara’da iken gözüme kestirdiğim fiyat karşılaştırması yaptığım rengine kadar karar verdiğim Birkenstock terlik :) Opera binasına çok yakın olduğu için oraya gidiyoruz.

296951EC-1714-476D-B383-EF1CC4985115_1_105_c.jpeg

Viyana Opera Binası

Ama o da ne kapısında en az 10 kişilik bir sıra var. Biz almaya kararlıyız o yüzden ne yapıyoruz: Bekliyoruz. Neyse ki sıranın bize gelmesi uzun sürmüyor. Detaylarını soracak olursanız; fiyatları arasında modellere göre yaklaşık 1000-1500 tl gibi bir fark bir de üstüne tax free alınca oldukça hesaplıya geliyor. Açıkçası beğendiğim renk Türkiye stoklarında olmadığı için de almaya çok istekliydim. Sonuç olarak Burçin’le beraber birer terlik alıyoruz.

Viyana Opera Binası

F4CCC6B7-38D5-4542-B8AF-AA5BC7D05BE6_1_105_c.jpeg

Viyana Opera Binası

119C570F-E2A4-43DF-B744-C94FD5405824_1_105_c.jpeg

Viyana sokaklarında gezerken gördüğüm bir TU :)

Artık arkadaşlarla buluşma saati… Olası bir internetsizlik durumuna karşı nerede ne zaman buluşacağımıza karar verip ayrılıyoruz. Ben ilk olarak Karl Kilisesi’ne gidiyor ve opera biletlerimizi alıyorum. Açıkçası bilet satıcısının gıcıklık yapıp satmamasından korkmuş olsam da çok sevimli bir şekilde karşılıyor ve kısa bir sohbetten sonra biletlerimizi alıp kendimi Viyana sokaklarına bırakıyorum. Beni takip edenler ve tanıyanlar bilirler, gezmeye gittiğim şehirlerin sokaklarında kaybolmaktan çok keyif alırım. Giderken gittiğim sokaklardan başka sokaklara girerek, kaybolarak Kärntner Straße geliyorum. Kärntner Straße Viyana’nın merkezindeki en ünlü caddelerden birisi. Ben o caddede hem mağazalara bakarak hem etrafı inceleyerek bazen ara sokaklara girerek biraz geziyorum. Sokaklarda hep bir sanat var. Mesela yürürken bir sanatçı yere tebeşir ile ülkelerin bayraklarını çiziyordu. Bizim bayrağımız çizili olarak değilde dalgalanan şekilde bir toprakta duruyordu. Bunu yapan sanatçı mı başkası mı bilmiyorum ama görünce gülümsememe engel olamıyorum. Bayrakları geride bırakıp biraz daha yürüyorum. Ellili yaşlarda dört teyze çiçekli etekleri ve boyunlarında çiçekler ile kendi yerel dansları olduğunu düşündüğüm bir dansı yapıyorlar. O kadar tatlılar ki bir süre durup onları izliyorum. Sonra hediyelik eşya bakmak amaçlı mağazalara girip çıkarak ilerliyorum. Alacağım hediyeler hakkında fikir oluşturup kime ne alacağıma karar vermem konusunda yardımcı oluyor. Tabi ki kendime hatıra kalması amaçlı bir şeyler de bakıyorum. Caddenin sonuna geldiğimizde yine tatlı bir müzik etkinliği beni karşılıyor. Meydanda beyaz bir piyano ve yoldan geçen herhangi bir insan piyanonun başına oturup hareketli bir şeyler çalıyor. Sonradan öğrendiğime göre o piyano çeşitli yerlerde dururmuş ve gelen insanlar oturup performans sergileyip gidermiş. Çoğu insanın piyano biliyor olmasına mı şaşırayım, özgüvenli bir şekilde piyanoya oturmasına mı, sokaktan geçen insanların durup dinleyip alkışlamalarına mı? Yoksa insanların bunları yaşayacak kadar mutlu olmalarına mı? Bu detay beni oldukça etkiledi diyebilirim. Bende dinleyen o insanların arasına karışıp bu şehirde yaşamak böyle bir şey mi olurdu diye düşünmeden edemedim. Bu arada caddenin sonunun nereye çıktığını söylememe gerek var mı? Yoksa siz tahmin eder misiniz? Tabi ki Aziz Stephan Katedrali :) 

0DB8DDED-9178-44D6-9DB6-83EC859E3210_4_5005_c.jpeg

Bahsettiğim bayraklar :)

5328FD4E-14BE-4381-979D-F98AD0F96961_4_5005_c.jpeg

Viyana Sokakları

8A9132AB-D1B6-47DD-B5AC-EE096C915B10_1_105_c.jpeg

Wiener Musikverein

974ED411-1892-45D8-8FFE-5E0C2F00FEE1_4_5005_c.jpeg

Arkadaşlarıyla buluşan arkadaşlarım Cafe Gerstner’de oldukları için hem ikonik ünlü cafeyi görmeye hem de onların yanına gidiyorum. Kafeye girmenizle birlikte eski döneme adım atmışsınız gibi oluyor. En üste çıkarken tüm detayları fotoğraflamaya çalışıyorum. Tabi bu detaylar da başka bir yazıda sizinle buluşacak :) Artık saatin ilerlemesi ile biz yine çok acıktık haliyle. Opera saatimize de daha var. O yüzden yemek yemeye gidiyoruz. Burçin’in arkadaşının önerisi ile Müllerbeisl diye bir restauranta gidiyoruz. Restaurant sahipleri Türk. Kendimizi evimizde gibi hissediyoruz. Müllerbeisl’de yine Viyana’dan yemeden dönmemiz gereken bir lezzeti deniyoruz: Cordon Blue. Oldukça lezzetli bir Cordon Blue yediğimizi söyleyebilirim. Ortam çok keyifliydi. Sonrasındaki kahve ikramını hemşeri olmamızın etkisi diye düşünüyorum. Yemeğimizi yedikten sonra opera binamıza yürüyerek gidiyoruz. Opera başlama saatinden yaklaşık 10 dakika önce gittik. Ancak ayakta bilet alan tabi ki sadece biz değildik ve ortam oldukça kalabalıktı.

Cafe Gerstner

Erken gidip ön taraflarda olmamız gerektiğini ancak o zaman anladık ama yapacak bir şey yoktu. Opera başlamadan bir kaç fotoğraf çekiyoruz. İyi ki çekmişiz çünkü opera sırasında video ve fotoğraf yasak. Tüm görevliler bununla ilgili oldukça hassas ve sürekli müdahale ederek asla izin vermiyorlar. Araya kadar sıcaktan yanarak opera dinlemeye çalışıyoruz. İlk başlarda çok ağır şarkılar olsa da ara vermeye yaklaştığı zaman bildiğimiz klasik müzikleri duyabildik. Aradayken çoğu kişi çıktığı için sayımız oldukça azalmıştı. Tekrar başlamasını bekleyip 1-2 eser daha dinledikten sonra bu kadarı bize yeter diyerek ayrılıyoruz. Sonuçta amacımız o atmosferi görmek ve yaşamaktı. Amacımıza ulaştık :)

mullerbeisl-restaurant.jpg

Müllerbeisl Restaurant

Opera Ana Salon

Opera Ana Salon

Opera Ana Salon

Çıktıktan sonra kapıda hem biraz hava alıyor hem de ne yapacağımızı konuşurken metronun yakınındaki bir mekandan canlı müzik sesleri geliyor. Hadi gidelim mi diye kıpırdanarak kendimizi orada buluyoruz. Viyana gençlerini yakından tanımamıza fırsat tanıyan bir mekan oluyor :D Operadan sonra hızlı bir geçiş oluyor bizim için :D Klasik müzikten hard rock’a doğru :D Yaklaşık bir iki saat vakit geçiriyor ve metro ile otelimize dönüyoruz. Günü 23.000 adımla kapatırken bir sonraki günde görüşmek dileğiyle…

#tununkitaplığı

geri

TU'NUN KİTAPLIĞINA
HOŞGELDİNİZ...

tunun kitaplığı blog
bottom of page