

Schönbrunn Sarayı
Viyana dördüncü gün…
Kocaman bir günaydın ile başlıyoruz… Bugün gezeceğimiz yerlerin hepsi oldukça uzak. Artık rutinleşmiş bir akış ile kahvaltı, hazırlık ve yola düşüyoruz.
İlk durağımız Schönbrunn Sarayı, metro ile yolculuk yapıyor, dokuz durak sonra iniyoruz. Dokuz durak çok uzunmuş gibi gelse de yolculuğumuz yaklaşık 15 dakika sürüyor. Metrodan indikten sonra kısa bir yürüyüş ile saraya geliyoruz. Yine bir etkinlik hem de sarayın ön bahçesinde : ( Galiba bu alanda yaz mevsimlerinde konserler yapılıyormuş. Yine güzel fotoğraflar çekilemeyeceğiz diye üzülürken, sarayın ön bahçesinde gezmeye devam ediyoruz. Sol tarafa doğru yürümeye devam edince, sarayın arka bahçesinde tur yapan Vieena Sight Seeing araçlarını görüyoruz sarı sarı. Bence çok güzel gözüküyorlar çünkü sarı renkteler : ) Ama biz araçla değil de yürüyerek gezmeyi tercih ediyoruz. Bu arada okuduğu yorumlardan dolayı Hande bizimle gelmeyi tercih etmiyor : ( Sarayın bahçesine giriş için bilet alıyor ve portakal bahçelerini geziyoruz. (Biletler 5.5 euro)
Tamamen sarmaşıklardan oluşan çok güzel bir yol var. Hem serin hem çok romantik. Biz keyifle gezerken bir çıkış kapısı buluyoruz ve oradan geçiyoruz. Bu kapı sarayın arka bahçesi olduğunu düşündüğümüz kocaman bir alana çıkıyor. Koskoca ormanın içindeyiz. Yürüyüş yolları, ağaçlar, heykeller…. Hatta spor amaçlı koşan insanlar. Buraya her gün 5.5 euro mu veriyorlar acaba diye düşünerek devam ediyoruz. Tam sarayın arkasında kalan, muhteşem manzaralı bir alana çıkıyoruz. Küçük bir süs havuz var. Havuzun bir tarafı yine yemyeşil bir manzaraya sahipken diğer tarafı da saray manzarasına sahip. O yeşil alan biraz yokuş olduğu için tepelere çıkmayı gözümüz pek yemiyor açıkcası… Bahçede gezmeye devam ederken hayvanat bahçesine denk geliyoruz. Hayvanat bahçesi büyük olduğu için gezmeye özel bir zaman ayırmak gerekiyor. Genelde çocuklu gelen ailelerin tercih ettiğini görüyoruz.

Vienna Sight Seeing

Schönbrunn Sarayı Portakal Bahçeleri

Schönbrunn Sarayı Arka Bahçe

Schönbrunn Sarayı Arka Bahçe

Schönbrunn Sarayı Portakal Bahçeleri
Merak edenler için ücretlerini yazayım: Yetişkinler için 27 euro, çocuklar için 15 euro. Biz hayvanat bahçesinin yanından devam ederek sarayın diğer bahçesine doğru yol alıyoruz. Aynı yeşillik, aynı temiz hava, aynı oksijen burada da var. Ayrıca sarayın içinde kendine özel bir Palmenhaus var. Ancak Palmenhaus’lar kelebeklere özel olduğu için her dönem açık olmuyormuş ne yazık ki. Önünden devam ederek bahçeyi geziyoruz. Bahçenin saraya yakın kısmına geldiğimizde küçük bir yapay gölet var ve üstünde birbirinden güzel renkte nilüferler… Bahçeyi gezerken sürekli Sisi ne kadar güzel bir yerde yaşamış diye düşündüm. Saray Sisi’nin yazlık sarayıymış. En son sarayın yanından çıkış yaparken bize bir aydınlanma geliyor. Aslında sarayın arka bahçesini gezmek ücretsiz. Biz o 5.5 euroyu sadece portakal bahçelerini ve sarmaşık yolları görmek için verdik. :D
Neyse canımız sağ olsundu. Ayrıca bir dip not bırakıyorum Oraları asla görmeye gerek yoktu demiyorum. Sarayın içinde küçük bir Gestern Cafe var. Biraz take away tarzında kurulmuş. Küçük bir aracı tatlı bir take away kafeye dönüştürmüşler. Orada bir kahve içip soluklanıyoruz hep birlikte. Çünkü bizim bahçeyi gezmemiz yaklaşık 2 saat sürdü ve haliyle yorulduk :)

Schönbrunn Sarayı Palmenhaus

Schönbrunn Sarayı Arka Bahçe

Schönbrunn Sarayı Arka Bahçe
Geldiğimiz metroyu kullanarak Karl Kilisesi metrosuna dönüyoruz. Metrodan çıkıp opera binasının önünden tramvaya binerek Belvedere Sarayı’na gidiyoruz. Bugünümüz saraylar günü :) Belvedere Sarayı Yukarı Belvedere ve Aşağı Belvedere olarak ikiye ayrılıyor. Biz Yukarı Belvedere’den giriyor bahçesinden yürüyerek sarayın önüne geliyoruz. Ayrıca Yukarı Belvedere kısmı dünyanın ilk halka açık saray müzelerinden biriymiş. Yukarı Belvedere’i gezmek istiyoruz ve bilet almak için gişeye gidiyoruz. Ancak hem sıra olduğu için hem de karar veremediğimiz için online almaya çalışıyoruz. Bir süre online bilet almaya çalışıyoruz. Bu arada saraya bilet alırken saatli alabiliyorsunuz. Belli bir ziyaretçi sayısına ulaşıldığında o saatin bilet satışı kapanıyor. Bilet saatleri on beş dakikalık periyotlarla. En yakın bilet saatine giriş biletlerimizi alıyoruz. (Yukarı Belvedere bilet ücretleri 17.50 euro) Ancak en yakın bilet saati için bile bir saatten birazcık fazla beklememiz gerekiyor. Sarayın bahçesinde biraz gezerek biraz oturarak saatimizi bekliyoruz. Saatimiz yaklaştığında girişte qr

Belvedere Sarayı

kodlarımızı okutarak giriyoruz. Sarayın içinde katları tarihlere bölerek eserleri sıralamışlar. Müzede yer alan en önemli eserlerden biri Gustav Klimt’in Öpücük tablosu. Eseri görmek konusunda hiç zorlanmasınız çünkü önünde bir kalabalık oluyor. Tabloların arasında kaybolurken etkilenmemek mümkün değil. Ama tabi bazıları diğerlerinden daha çok etkiledi beni. Onları görsel olarak ekleyeceğim. İlk katta eserleri gezerken kocaman yüksek tavanlı bir salona çıkıyorsunuz. Tavanında yine harika bir resim ve duvarlarda barok mimarisi…En son kat olan üçüncü katta dönemimize daha yakın eserler ve bazı eserlerin görüntülenmesi yasak. Biz bunu biraz geç fark ettik ve uyarıldık. O yüzden ben size en başından söylemek istedim. Eserlerin yanında fotoğraf çekilip çekilemeyeceğini gösteren işaretler var. Ziyaret etmekten hiç pişman olmadığımız bir müzeden çıkıyoruz.
Belvedere Sarayı

Belvedere Sarayı Eserler

Cafe Central

Belvedere Sarayı Eserler

Belvedere Sarayı Eserler
Cafe Central’da akşam beşte randevumuz var ama tek kişilik :D Çünkü sadece tek kişilik boş yer vardı. Biz de yapalım en fazla gitmeyiz demiştik. Şimdi geldiğimiz tramvayla geri dönüyoruz ve Rathausplatz durağında iniyoruz. Artık kaybolmayacağımız o ara sokaklara giriyor ve kendimize yemek için güzel bir yer buluyoruz. Kahvaltı ile duran bünyelerimiz artık yemek istiyor. Vapiano Restaurantı görünce pizza yemeye karar veriyoruz. Pizzalarımızı yiyip soğuk bir şeyler içip serinledikten sonra tek kişilik Cafe Central rezervasyonumuza Hande’yi gönderiyoruz. Burçin, Vapiano’da otururken ben ara sokakları geziyor sonra kendime bir kahve alıp yanına dönüyorum. Hande’nin de gelmesi uzun sürmüyor. Cafe Central yorumlarını alırken bir yandan da yürüyoruz. Hediyelik işini çözmek için merkeze doğru yol alıyoruz. Daha önceki araştırmalar doğrultusunda bir dükkana giriyor ve hem kendimize hem sevdiklerimize bir kaç hediye alıyoruz. Ama alacaklarımız bitti mi sanıyorsunuz? Tabi ki hayır…
Diğer hediyelikler için devam ediyoruz. Aziz Stephen Katedralinin önündeyiz ve açık olduğunu fark edip içine girip geziyoruz. İçi de en az dışı kadar ihtişamlı ve gösterişli… Gecesi gündüzü, içi dışı her zaman, her durumda ihtişamlı ününü sonuna kadar hak ediyor. Katedralden çıktıktan sonra hemen karşısında meşhur Lindt Çikolatasının dükkanı vardı ve benim mesai arkadaşlarıma sözüm vardı. Hem onlara hem bizim çocuklara dolu dolu poşetlerle çikolata alıyorum.
Son hediyelikler için ilk günden beri aklımızda olan bir dükkana gidiyoruz. Neden ilk günden beri aklımızda hemen anlatayım. İlk günümüz, otelden çıktık daha hiç bir yeri bilmiyoruz. Sokaklardan meydana çıkmaya çalışırken kendi aramızda Türkçe konuştuğumuzu duyan bir dükkan sahibi de bizimle konuşuyor. Gelirseniz size indirimli veririm diyerek :D Ondan sonra biz magnetlerimizi hep bu dükkandan alırız dedik ve işte dediğimizi yaptık. Biraz sohbet, biraz alışveriş…. Aldıklarımızı otele bırakmaya doğru gidiyoruz. Çünkü tam bizim orda olduğumuz tarihlerde Viyana’da dünyaca ünlü DanuinselFest olduğunu öğrenmiştik.

Tuna Nehri gün batımı

Tuna Nehri gece görüntüsü

Schwedenplatz gece görüntüsü
Alışverişlerimizi bırakıp üstümüzü değiştirip Donau Adasına gitmek için yola koyuluyoruz. Metroyla Danue durağına gidiyoruz. Burçin’in arkadaşı ile buluşuyoruz ve birlikte nehrin kenarına geçiyoruz. Bize göre Tuna onlara göre Danue… Nehrin kenarında hem mekanlar hem de plajlar var. Görünce o suya girmeleri bana biraz garip geliyor ben tercih etmezdim. Çünkü bizim mis gibi denizlerimiz var, tabi ondan sonra bana biraz rengi değişik gelmiş olabilir. Canım Ege :) Neyse konumuza dönecek olursak tam gün batımında gittiğimiz için güneşin batışına denk geliyoruz ve manzara bir harika… Festival alanına gidiyoruz her yaştan insan var. Amcalar, teyzeler, çocuklar, gençler hepsi gönüllerince eğleniyorlar. Biz de bazen konserleri dinliyor bazen yürüyoruz. Festivalin son günü gittiğimiz için konserler erken bitiyor. Otele dönüyoruz ve otelin yakınında olan nehrin bir koluna doğru gidiyoruz. Işıl ışıl gece mekanları sıralı… Kaç gündür burada böyle mekanlar olduğunu hiç görmediğimize şok oluyoruz. Kısa bir yürüyüşten sonra ertesi gün yolculuğumuz olduğu için otele dönüyoruz. Günün adım sayısı 25.000.
#tununkitaplığı